Chp, “Hatay İli Zelzele Sonrası Sıhhat Raporu”Nu Yayınladı.

CHP Genel Lider Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz başkanlığındaki CHP Heyeti, incelemelerinin akabinde “Hatay İli Zelzele Sonrası Sıhhat Meseleleri Raporu” hazırladı. Raporda, ” Hatay‘da sarsıntı sonrasında sıkıntı şartlarda yaşayan şahıslara kâfi seviyede ekonomik, toplumsal dayanak sağlanmalı, vatandaşlarımızın konaklayacağı kalıcı konutların hızla tamamlanması gerekmektedir. Birinci derece sarsıntı bölgesi ve bu kadar büyük sarsıntılara hamile bir bölge olması nedeniyle kent planlaması yapılarak dirençli bir kent ve dirençli sıhhat sistemi ile Hatay tekrar yapılandırılmalıdır. Tedavi, ilaç ve tıbbi gereç iştirak hissesinden muaf tutulma uygulaması müddetinin uzatılması yerinde olacaktır. Ağız ve diş sıhhati merkezlerinin vatandaşlarımızın ulaşımını kolaylaştıracak biçimde planlanarak yaygınlaştırılması ehemmiyet arz etmektedir. İnceleme gezisi sırasında tespit ettiğimiz Hatay’ın yaralarının sarılması ve sıhhat hizmetlerinin eksiksiz yerine getirilmesi için iktidarı ve Sıhhat Bakanımızı vazifeye davet ediyor, Hatay vilayetimizdeki sıhhat hizmetlerini çok yakından takip edeceğimizin bilinmesini istiyoruz” denildi.

Sağlık Bakanlığı’ndan Sorumlu CHP Genel Lider Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz başkanlığındaki; 3 tabip, 1 eczacı, 1 hemşire ve Hatay milletvekillerinden oluşan CHP heyeti, geçen hafta Hatay’a giderek 6 Şubat zelzeleleri sonrasında vilayette yaşanılan sıhhat meselelerini inceledi. CHP heyeti incelemelerin akabinde, “Hatay İli Zelzele Sonrası Sıhhat Meseleleri Raporu” hazırladı.

Tıp tabibi olan Şahbaz ve CHP heyeti, dün, Sıhhat Bakanı Fahrettin Koca’yı ziyaret ederek raporu kendisine teslim etti ve bölgedeki problemler ile tahlil tekliflerine dair görüşlerini iletti.

“TAYİN OLARAK BÖLGEYE GELEN SAĞLIKÇILAR, KONTEYNERLERİNİ KENDİLERİ TEMİN EDEREK İKAMET ETMEK ZORUNDA KALDIKLARI TABİR EDİLMİŞTİR”

Dr. Şahbaz ve CHP heyetinin vilayet ziyareti sonrasında hazırladığı “Hatay İli Zelzele Sonrası Sıhhat Meseleleri Raporu”ndan öne çıkan birtakım saptamalar şöyle:

“Hatay’da 6 ve 20 Şubat sarsıntılarında çok büyük bir yıkım yaşanmıştır. Kentte yazgısına terk edilmişlik manzarası hakimdir. Bölgede 245 sıhhat işçisi, 63 tabip, 6 diş doktoru hayatını kaybetmiş; 5 tabibin cesedine dahi ulaşılamamıştır. Tüm alanlarda sıhhat hizmetleri önemli manada aksamaktadır. Tabip ve yardımcı sıhhat işçisi takımları yetersizdir. Sıhhat çalışanlarının konaklama ve barınma gereksinimleri karşılanmamaktadır. Tayin olarak bölgeye gelen sağlıkçılar, konteynerlerini kendileri temin ederek ikamet etmek zorunda kaldıkları tabir edilmiştir. Tabip odası yöneticilerince, yaklaşık altı aydır Sıhhat Müdürü tarafından kendilerine randevu verilmediği ve görüşmelerinin mümkün olmadığı tabir edilmiştir. Bu durum hatırlatıldığında, Hatay Vilayet Sıhhat Müdürü, ‘Ben devamlı alandayım, müdürlükte bulunmuyorum’ formunda yanıt vermiştir. Sıhhat hizmeti veren sıhhat işçilerinin aileleri bölünmüş durumdadır. Barınma, eğitim ve toplumsal şartlardaki büyük aksilikler nedeniyle aileleri büyük çoğunlukla kent dışında yada daha inançlı ilçelerde ikamet etmektedir. Sıhhat işçileri esnek çalışma şartlarında hizmete devam edebilmektedirler. Tabip ve sıhhat işçilerinin yaşadığı mağduriyetler yok sayılmaktadır.

“HATAY’DA ZELZELE ÖNCESİ BULUNAN 196 AİLE SIHHATİ MERKEZİNDEN 57 TANESİ YIKILMIŞTIR”

Hatay’da birinci basamak sıhhat hizmetleri, adeta gözden çıkarılmış durumdadır. Hatay’da zelzele öncesi bulunan 196 Aile Sıhhati Merkezinden (ASM) 57 tanesi yıkılmıştır. Sırf Antakya’da, toplam 43 ASM’den 28’i büsbütün yıkılmıştır. ASM’lerden sırf biri, kendi binasında hizmet verebilecek durumdadır. Geri kalanlar kendi bahtına terk edilmiş, Sıhhat Bakanlığı yetkilileri tarafından, kendi başlarının dermanına bakmaları gerektiği söylenmiştir. Yıkılan ve gereçleri sarsıntıda kullanılamaz hale gelen ASM’lerin sorumlusu aile tabipleri, eski iş yerlerini kurmak için aldıkları kredilerin borçlarını ödemekte fakat gereçlerini yine temin ederek çalışma imkanı bulamamaktadırlar. Ziyaret edilen ASM’lerin sıhhat hizmeti sunumuna elverişli olmayan konteynerlerde hizmet verdiği; büyük çoğunluğunun biri hasta muayenesinde kullanılan biri de geri kalan hizmetlerin tümü için (enjeksiyon, pansuman, gebe/bebek izlemi, tıbbi sekreterlik, bağışıklama, ecza dolabı vb.) kullanılan iki küçük konteynerden oluştuğu saptanmıştır. Sıhhat çalışanlarının günlük evrak işlerini yapabilecekleri rastgele bir alan yoktur. ASM’lerde, hasta yakınlarının bekleyebileceği rastgele bir mekansal düzenlemenin bile yapılmamış olması dikkat çekmektedir. Buralarda elverişsiz, çakıl dökülmüş toprak taban üzerine kurulmuş konteynerler dar ve sıkışıktır. Doktorlar, kayıtlı hastalarını takip edememekte, süreksiz yerleşim alanlarında görevlendirilmekte, yeni vazife bölgelerinde de aile hekimliği uygulamalarının birçoklarını sunamamaktadırlar. Aile tabiplerine mobbing uygulandığı, Vilayet Sıhhat Müdürlüğü tarafından daima ‘Özlük haklarınızı alacağız’ denilerek taciz edildikleri söz edilmiştir.

“TRAVMA SONRASI GERİLİM BOZUKLUĞU YAŞANMAKTA, BİLHASSA DEPRESYON VE İNTİHAR KANILARININ ÇOK ARTTIĞI SÖZ EDİLMEKTEDİR”

Koruyucu ve sıhhati geliştirici hizmetler aksamaktadır. Bağışıklama oranları düşüktür. İncelenen birtakım aile sıhhati ünitelerinde, bilhassa kızamık-kabakulak-kızamıkçık aşılama oranlarının yüzde 40’lar seviyesinde olduğu tabir edilmiştir. Aşılama oranlarının yakından izlenmesi ve oranlardaki düşüklüğün kaynağının ortaya konması gerekir. Aksi halde bölgede bulaşıcı hastalıkların görülme sıklığında artış kelam konusu olabilir. Hamile ve bebek izlemlerinde, bayanların üreme sıhhati hizmetlerine ulaşımında oranlar düşüktür. Toplum ruh sıhhati hizmetleri sunulamamaktadır. Yurttaşlarla ve sıhhat yöneticileriyle yapılan görüşmeler, Hatay’da toplum ruh sıhhati hizmetlerinin sunulmasıyla ilgili bir programa başlanmadığını ortaya koymuştur. Halbuki hem sıhhat çalışanlarının hem de zelzelesi yaşamış olan herkesin dayanağa muhtaçlığı bulunmaktadır. Görüşülen psikiyatri uzmanları sarsıntının üzerinden dokuz on ay üzere uzun bir vakit geçmiş olmasına rağmen, şimdi yas periyodunu yaşamaya başlayamamış bireylerin varlığına dikkat çekmektedir. Travma Sonrası Gerilim Bozukluğu yaşanmakta, bilhassa depresyon ve intihar kanılarının çok arttığı tabir edilmektedir.

“ANTAKYA VE DEFNE’DE HİÇBİR DEVLET HASTANESİ VE ÖZEL HASTANE AYAKTA KALAMAMIŞTIR”

İkinci basamak sıhhat hizmetleri muhtaçlığa cevap vermekten uzaktır. Zelzeleye dayanaksız olmalarına rağmen güçlendirme yahut zelzeleye sağlam yeni hastanelerin yapılması üzere tedbirlerin alınmaması ve hazırlıksız olunması nedeniyle maalesef sarsıntıdan sonra Antakya ve Defne’de hiçbir devlet hastanesi ve özel hastane ayakta kalamamıştır. Bir mühlet evvel üretimi tamamlanan Defne Devlet Hastanesi, şimdi faaliyete geçememiştir. Yalnızca acil servisinde birinci basamak olarak hasta kabul edildiği ve poliklinik hizmeti verildiği görülmüştür. İnşaatı devam eden Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesinin de tam kapasite faaliyete geçmesi halinde Antakya ve Defne’de yataklı tedavi hizmetleri ihtiyacı büyük ölçüde karşılanabileceği lakin bunun vakit alacağı öngörülmektedir. Hudutlu sayıda hastaya hizmet verebilen Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi dikkate alınmazsa, yüz binlerce insanımızın yaşadığı Antakya ve Defne’de ikinci basamak sıhhat hizmeti sunan hastane bulunmamaktadır.

“YIKILAN HASTANENİN BULUNDUĞU ALANIN RANTA AÇILMA TELAŞI, ETRAFTA YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZ TARAFINDAN LİSANA GETİRİLMİŞTİR”

Sağlıkla ilgili heyet raporu verilememektedir. Hatay’da merkezde yaşayanlar, sıhhatle ilgili bir heyet raporu almak için uzak hastanelere hatta Adana üzere diğer vilayetlere gitmek zorunda kalmaktadır. İskenderun Devlet Hastanesi A Bloku yıkılmış, yerine barınma gayeli çok sayıda konteyner konuşlandırılmıştır. Yıkılan hastanenin bulunduğu alan kent merkezinde ve hastaların çarçabuk ulaşabildiği bir yerdedir ve ranta açılma kaygısı etrafta yaşayan vatandaşlarımız tarafından lisana getirilmiştir. Bu alanın yine bir devlet hastanesi olarak planlanması ve ivedilikle sıhhat hizmeti verecek kurumların inşa edilmesi gerekmektedir. Emsal biçimde, daha evvel ASM binalarının bulunduğu ve enkazlarının temizlendiği Antakya, Defne ve Samandağ’da da birtakım alanların sıhhat tesisi dışında diğer emellerle kullanılma eğilimi gözlenmiştir.

“ÜÇÜNCÜ BASAMAK SIHHAT HİZMETLERİ İHTİYACININ TÜMÜNÜ KARŞILAYAMADIĞI İÇİN HASTALAR ADANA, İSTANBUL VE MERSİN BAŞTA OLMAK ÜZERE ÖBÜR VİLAYETLERE GİTMEK ZORUNDA KALMAKTADIR”

Tıp Fakültesi Hastanesi, şimdi tam kapasite hizmet sunabilir durumda değildir. Bölgedeki üçüncü basamak sıhhat hizmetleri ihtiyacının tümünü karşılayamadığı için hastalar Adana, İstanbul ve Mersin başta olmak üzere öteki vilayetlere gitmek zorunda kalmaktadır. Zelzele sonrasında merkezi idare tarafından sarsıntı bölgesindeki öğretim üyelerine barınma, çalışma mekanı/olanakları ve ulaşım başta olmak üzere gereğince dayanak sağlanmaması ve rastgele bir akademik ve ekonomik teşvik verilmemesi nedeniyle Tıp Fakültesindeki öğretim üyesi sayısında azalma kelam mevzusudur. Tıp fakültelerinde öğretim üyelerinin hem eğitim hem araştırma hem de hizmet sunumu misyonları vardır. Öğretim üyesi sayısındaki azalma, tıp eğitimi ile tıpta uzmanlık eğitimini olumsuz etkileyeceği üzere, zelzele sonrasındaki tıbbi araştırmaları ve hizmet sunumunu da olumsuz etkileyecektir.

“BÖLGEDEKİ TOZ, TOKSİK VE KARSİNOJEN UNSURLAR VE ASBEST MARUZİYETİNİN İLERİKİ YILLARDA KOAH, MEZOTELYOMA, AKCİĞER KANSERİ VE DİĞER SIHHAT SIKINTILARINA YOL AÇMASI KAÇINILMAZDIR”

Bölgede enkaz kaldırma çalışmaları hala devam etmektedir. Fakat bu çalışmalar sırasında sulama üzere enkaz tozlarının önlenmesine yönelik rastgele bir çalışma gözlenmemiştir. Ayrıyeten ne enkaz kaldırma işinde çalışanlar ne de etrafta yaşayan/bulunan beşerler maske takmakta, esirgeyici ekipman kullanmamaktadırlar. Samandağ’da binlerce ton molozun Deniz mahallesinde, çok rüzgar alan kıyı bölgesinde depolandığı ve iş makinaları vasıtasıyla ağır toz bulutu yaratan çalışmalar ile hiçbir tedbir alınmadan ayrıştırıldığı görülmüştür. Pek çok okul, konut, konteyner kent, polis karakolu üzere ağır yerleşim içeren bölgede yaşayanlar için önemli halk sıhhati meseleleri oluşturduğu yerinde gözlemlenmiştir. Hatay Valiliği tarafından yıkımlar ve moloz depolama alanlarında rastgele bir etraf sıhhati risk etmeni bulunmadığı tabir edilse de Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve öbür kuruluşlar tarafından yürütülen çalışmalarda, enkaz örneklerinde asbest varlığı tespit edilmiştir. Bölgedeki toz, toksik ve karsinojen unsurlar ve asbest maruziyetinin ileriki yıllarda KOAH, mezotelyoma, Akciğer kanseri ve öteki sıhhat problemlerine yol açması kaçınılmazdır.

“KONTEYNERLERDE ISLAK TABANDA ELEKTRİK ÇARPMASI NEDENİYLE, 1’İ ÇOCUK; 2 KİŞİNİN ÖMRÜNÜ YİTİRDİĞİ BİLGİSİ ALINMIŞTIR”

“ASM’LERE BAŞVURAN HASTALAR ORTASINDA, ÇOCUKLAR BAŞTA OLMAK ÜZERE CİLT SIKINTILARI YAYGINDIR”

Hijyen şartlarının tam olarak sağlanamaması nedeniyle alt ve üst teneffüs yolu enfeksiyonları, gastroenterit, uyuz, bit ve başka enfeksiyöz cilt hastalıklarının görülme sıklığında bir artış olduğu gözlenmiştir. ASM’lere başvuran hastalar ortasında, çocuklar başta olmak üzere cilt problemleri yaygındır. Bilhassa kâfi ölçüde pak suya erişilememesi, önemli bir halk sıhhati sorunu doğurmaktadır. İçme suları pet şişelerde sağlanmaya çalışılmaktadır. Kullanım sularında klorlamanın eksik olduğu, klorlamaya karşın kontamine oldukları tespit edilmiştir. Bölgede yaşayanların sağlıklı ve kâfi besine erişimiyle ilgili meseleler da devam etmektedir. Sarsıntıdan sonra yurdun dört bir yanından gelen yardımlar kesilmiş durumdadır. Konteyner kentlerde gereksinimler imkanlar çerçevesinde toplumsal marketten karşılanmaktadır. Bölgede, küçük ve orta ölçekli iş yerlerinin büyük ölçüde kapanması ve istihdamın azalması nedeniyle halk, sarsıntıdan sonra fakirleşmiş, başta barınma ve beslenme olmak üzere hayatın insanca sürdürülebilmesine ait çeşitli alanlardaki mahrumluk, kıymetli bir sorun haline gelmiştir. Çadır ve konteynerlerde yaşayanların bir kısmı AFAD tarafından verilen ve ayda sadece 3 bin TL yatırılan ‘Esen Kart’ ile ömrünü sürdürmeye çalışmaktadır. Öbür bir gelirlerinin olmadığı söz edilmektedir.

“KADINA VE ÇOCUKLARA YÖNELİK ŞİDDET OLAYLARINDA ÖNEMLİ ARTIŞ OLMASINA KARŞIN BİREYLER, BAŞVURABİLECEKLERİ BİR MERKEZ OLMAMASI NEDENİYLE ÇARESİZ KALMAKTADIRLAR”

Dar alanda çok sayıda insanın yaşaması, toplumsal alanların yokluğu, husus kullanımı ile birlikte toplumsal tansiyonu ve şiddeti artırmaktadır. Bayana ve çocuklara yönelik şiddet olaylarında önemli artış olmasına karşın bireyler başvurabilecekleri bir merkez olmaması nedeniyle çaresiz kalmaktadırlar. Tedavi, ilaç ve tıbbi gereç iştirak hissesinden muaf tutulma uygulaması, 30 Kasım’da sona erdirilecektir. Meğer halkın büyük bir kısmının iştirak hissesi ödeyecek ekonomik gücü yoktur. Bu uygulamanın sürdürülmesi gerekir. Ziyaret edilen kamu sıhhat kuruluşlarının hiç birinde, zelzele öncesi ve sarsıntı sonrası sıhhat hizmetlerini karşılaştırabilmek emeliyle yararlanılabilecek rastgele bir rapor bulunmamaktadır. Ziyaret sırasında, Vilayet Sıhhat Müdürlüğünün de rastgele bir raporunun olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle, bölgede sıhhat hizmetlerinin mevcut durumu, sarsıntı öncesine nazaran karşılaştırma açısından dataya dayalı olarak değerlendirilememiştir. Sıhhat idaresinin temel unsuru olmasına rağmen, ‘Ölçülmeyen bir faaliyetin yönetilemeyeceği’ gerçeği göz gerisi edilmiştir.

“UYUZ HADİSELERİNİN ÇOK ARTMASINA RAĞMEN İLACA ERİŞİMDE ÖNEMLİ SORUN YARATMAKTADIR”

Depremde ziyana uğrayan eczanelerin ziyanları tespit edildiği halde hiçbir yardım alınamamıştır. Sık sık elektrik kesildiği için soğuk zincir ilaçlarla ilgili önemli sorun yaşanmaktadır. Hırsızlık ve yağma olayları eczaneleri güç durumda bırakmaktadır. Eczacılar hizmet verdikleri eczaneleri, konteynerleri kendi öz kaynakları ile temin etmektedir. Elektrik kesintileri nedeniyle pek çok eczacı nöbet tutmak istememektedir. Konteyner eczanelerde yağmur yağdığında elektrik çarpmaları meydana gelmektedir. Nöbetlerde çok önemli güvenlik sorunu yaşanmaktadır. İlaçlar eczanede kaldığı için hırsızlık ve yağmayla ilgili korku yaşanmaktadır. Depremzedelerden hiçbir reçete bedeli alınmadığını belirtmesine karşın ilaç fiyat farkları alınmaktadır. 30 Kasım prestijiyle ayaktan tedavi olan hastalardan muayene katkı hissesi ve yüzde 20 ilaç iştirak hissesinin alınacağı bildirilmiştir. Bu uygulamanın yoksulluğun bu kadar ağır yaşandığı bir bölgede ilaca ve sıhhat hizmetlerine ulaşımı önemli manada olumsuz etkileyeceği açıktır. Hasta ilaç raporlarının uzatılmasının son günü 30 Kasım olarak belirtilmesine karşın tam bir belirsizlik mevcuttur. Yeni raporların istenmesi durumunda mevcut hastanelerin imkanları kâfi olmayacaktır. Uyuz hadiselerinin çok artmasına rağmen ilaca erişimde önemli sorun yaratmaktadır. Bu durum hastalığın çok daha süratli ve fazla yayılmasını sebep olmaktadır.

“EN KOLAY DİŞ ÜNİTESİNİN 10 BİN DOLARDAN BAŞLADIĞI DİKKATE ALINIRSA YOKLUK VE YOKSULLUK İÇİNDE AĞIZ VE DİŞ SIHHATİ HİZMETİNİN GEREĞİNCE VERİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR”

“SAĞLIĞI TİCARİLEŞTİREN AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİNİN ASKIYA ALINMASI VE KAMUCU BİR ANLAYIŞLA BÖLGE TEMELLİ HİZMETE GEÇİLMESİ, TEŞVİKLER İLE SIHHAT İŞÇİLERİNİN SAYISININ ARTIRILMASI GEREKMEKTEDİR”

Deprem sonrası süreç, oda ve sivil inisiyatiflerle birlikte demokratik iştirakçi ve kamucu bir anlayışla yürütülmesi gerekirken, Tıp Tabiplerinin yasal meslek örgütü olan Hatay Tabip Odası Yöneticilerinin dahi Vilayet Sıhhat Müdürüne altı aydan uzun bir müddet ulaşamaması ve görüşememesi çok manidar bir durumdur. Sıhhati ticarileştiren aile hekimliği sisteminin askıya alınması ve kamucu bir anlayışla bölge temelli hizmete geçilmesi, teşvikler ile sıhhat işçilerinin sayısının artırılması, ve kalıcılığının sağlanması; sıhhat hizmeti verilen alanların Sıhhat Bakanlığı ve mahallî idareler tarafından sahip çıkılarak düzenlenmesi ve sağlıklı bir hale getirilmesi gerekmektedir. Bulaşıcı hastalıkların önlenmesini teminen aşılama oranlarının yakından izlenmesi ve oranlardaki düşüklüğün kaynağının ortaya konması ve gereken tedbirlerin alınması gerekir. Hatay’da sarsıntı sonrasında sıkıntı şartlarda yaşayan bireylere süratle ekonomik, toplumsal ve ruhsal takviye sağlanmalıdır. Fiziki olarak tamamlanmış olduğu görülen Defne Devlet Hastanesinin bir an evvel bütün üniteleriyle faaliyete geçmesinin ve inşaatı devam eden Hatay Eğitim Araştırma Hastanesinin de tamamlanarak vatandaşın hizmetine sunulması gerekmektedir.

“KENT PLANLAMASI YAPILARAK DİRENÇLİ BİR KENT VE DİRENÇLİ SIHHAT SİSTEMİ İLE HATAY YİNE YAPILANDIRILMALIDIR”

Hatay’da sarsıntı sonrasında güç şartlarda yaşayan şahıslara kâfi seviyede ekonomik, toplumsal takviye sağlanmalı, vatandaşlarımızın konaklayacağı kalıcı konutların hızla tamamlanması gerekmektedir. Kentin yine planlanarak dirençli bir formda inşa edilmesi toplumun geleceği açısından yaşamsaldır. Dirençli kentlerin yanında sarsıntı, afet ve savaşlara karşı dirençli sıhhat sistemi inşa edilmesi milyonlarca insanımızın yaşadığı kentlerimizde kitlesel ölümlerin engellenmesinde ne kadar değerli olduğu bir kere daha kanıtlanmıştır. Birinci derece sarsıntı bölgesi ve bu kadar büyük zelzelelere hamile bir bölge olması nedeniyle kent planlaması yapılarak dirençli bir kent ve dirençli sıhhat sistemi ile Hatay tekrar yapılandırılmalıdır. Bayana yönelik şiddeti önlemeye yönelik merkezler kurulmalıdır. Tedavi, ilaç ve tıbbi materyal iştirak hissesinden muaf tutulma uygulaması mühletinin uzatılması yerinde olacaktır. Ağız ve diş sıhhati merkezlerinin vatandaşlarımızın ulaşımını kolaylaştıracak formda planlanarak yaygınlaştırılması kıymet arz etmektedir. İnceleme gezisi sırasında tespit ettiğimiz Hatay’ın yaralarının sarılması ve sıhhat hizmetlerinin eksiksiz yerine getirilmesi için iktidarı ve Sıhhat Bakanımızı misyona davet ediyor, Hatay vilayetimizdeki sıhhat hizmetlerini çok yakından takip edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.”